Mısır, tam 362 yıl Osmanlı hakimiyeti altında kaldı.
O Mısır’ın en modern ve en iyi haritalarını Osmanlı değil, Napolyon Mısır’a sefer yapınca onun emri ile Fransızlar yaptı.
Dünyanın belki de en başta gelen arkeolojik keşfi olan Firavunun mezarlarını bir İngiliz keşfedip dünyaya tanıttı.
Onu da bir başka İngiliz finanse etti.
Osmanlı bırak keşfetmeyi orada ne var ne yok merak bile etmedi. Çünkü o Anadolu halkını Araplaştırmakla, cahil bırakmakla meşguldü.
Irak 383 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı.
Petrol deposu Irak topraklarına sahip olan ve bunun üzerinde 400 yıl yaşayan Osmanlı bu petrolü keşfedemedi.
Etse bile iş işten geçmişti.
Yine Irak’ta Asurbanipal’in kil tabletten oluşan arkeolojik hazine olan kütüphanesini 1876’da Ninova’yı kazan bir İngiliz olan George Smith keşfetti, daha 30 yaşında iken ölen bu adam bu keşfe dair iki ciltlik muhteşem eser bıraktı ve bütün göksel dinlerin Sümer icadı olduğunu ispatladı.
Ürdün 400 yıl Osmanlı egemenliği altında kaldı ama dünyaca ünlü Petra 1812’de maceraperest gezgin İsviçreli Johann Burckhardt tarafından keşfedildi.
Suriye, Ürdün, Irak, Lübnan, Mısır’ı ortalama 400 yıl elinde bulunduran ve birileri tarafından Türk devleti olarak lanse edilen Osmanlı buralarda Türklük adına tek bir iz bile bırakamadı.
Çünkü Osmanlının temel politikası Araplaştırma üzerine kurulu idi. Osmanlı Arap kültürünün hizmetçisi idi, yani Arapçı idi.
Eğer fırsat bulsaydı Türkçeyi bile yasaklayacaktı.
Osmanlının Anadolu’dan topladığı gariban Türk çocukları burada 400 yıl bedelsiz, hiç bir fayda elde etmeden sadece boş yere bekçilik yaptı.
Bir tarihçi der ki: “Bizim Hatay’dan itibaren düz bir hat ile ta Yemen’e kadarki hat resmen Türk mezarlığı gibiydi.”
O kadar Türk çocuğu öldü oralarda. Zayıf düştüğü andan itibaren kendisine bekçilik yaptığı yerel halklar tarafından kalbinden hançerlendi.
Yani 400 yıl yaptığı bekçilikle kaldı.
Şu an oralardaki insanlar kendilerine bekçilik yapan bu halktan nefret ediyor.
Onu işgalci görüyor.