İDRAKSİZ TÜRKLER!
İDRAKSİZ TÜRKLER!
Osmanlı Döneminde Türkler, 5.
sınıf insan olarak pek önemsemiyordu. Sarayın çevresinde ve Anadolu'da birçok ilde, Rum, Ermeni Yahudi,Arnavut , Musevi tüccarlar ön plandaydı... Devlet kademelerinde de bunlara yer veriliyordu...
Türkler,
Etrak-ı bi idrak..(Akılsız Türk) idi. Fakat vergi almaya gelince jandarmayla başına çöküken TÜRK!!
....
CUMHURİYETİN 100’üncü yılındayız. Ardı ardına önemli yıldönümleri yaşıyoruz.
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması genç devletimizin kuruluş tapusudur.
29 Ekim’de Cumhuriyet ilanı rejimimizi de belirlemiştir. Devletimizin adı ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olmuştur.
Takribi 700 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu sonrasında nihayet Anadolu’da ‘Türk’ isminin telaffuz edildiği bir devlet kurulmuştur.
Osmanlı döneminde ‘Türk’ kavramı sahiplenilen bir değer değildi.
‘Etrak-ı bi idrak’ diye bir ifade söz konusuydu.
‘İdraksız Türkler’ manasına gelen bu tabir, daha ziyade göçebe halinde yaşayan ve genellikle avamdan olan bazı Türkmenler ile isyankâr Celâliler için kullanılmıştır.
Yazar Ziya Zelyut’a göre bu kötü nitelemenin ilk telaffuz edeni 16’ncı Yüzyıl sonlarında yaşamış Hoca Saadettin Efendi’dir.
Bu kişi, Şah İsmail’in etrafında toplanan Türkleri akılsız gösterme gayretinde olan bir saray tarihçisiydi.
Bursalı Haşimi, Kadimi, Nefi gibi Osmanlı münevverleri de tabii ki yönetimden bağımsız olmayarak Türklere yönelik çok olumsuz söylemlerde bulunmuşlardır.
Hatta kimi Osmanlı padişahları tarafından da benzer ifadelerin kullanıldığı yazılıp çizilmiştir.
Pek tabii bu tutumların tarihsel sebepleri vardı.
Salınan vergilere isyandan mezhepsel gerekçelere kadar pek çok neden Türklerin Osmanlı nezdinde dışlanmalarına sebep olmuştu.
Osmanlı devlet düzeninin belkemiği olan ‘Enderun’ genellikle gayrimüslimin devşirmelerden teşkil ettirilmiştir.
Osmanlı bilindiği üzere bir imparatorluktu.
Tebaası içinde her dil, din ve ırktan milletler yaşıyordu.
Çok kültürlü yapı içinde devlet yönetiminde Türklere yönelik bir ihtiyaç ve tercih söz konusu değildi.
19’uncu Yüzyıl’dan itibaren mikro milliyetçilik akımları ile imparatorluk küçülmeye ve Hıristiyan etnisiteler imparatorluktan kopmaya başlamıştı.
Dönemin padişahlarından Abdülhamit, ‘Müslümanlık’ paydası üzerinden kalan toprakları elde tutmaya çalışıyordu.
O gayret de maalesef tutmamıştır.
O süreçler ittihatçıların güç kazanmaya başladığı zamanlardır.
Enver Paşa ve ekibi tutunacak tek dal olarak ‘Türklük’ kavramını devletin yapıştırıcısı olarak oluşturma hazırlığı içindeydiler.
Genç Cumhuriyet tamamen bu ideolojiye yaslanarak kuruldu.
Artık geçmişin ‘Etrak-ı bi İdrak’ı gitmiş, yerine ‘Ne mutlu Türküm’ diyen ve Türk kimliği ile yüceltilen Türkiye Cumhuriyeti gelmişti.
Atatürk'ün barışçı ve her kimliği kucaklayan Türkiye vasfı, Gazi öldükten sonra
Türklük kavramı, Onun hiç tasvip etmediği biçimde ırkçılık glbi abartılmaya başlandı Cumhuriyet döneminde öylesine ön plana çıkartıldı ki Anadolu’da var olduğu bilinen 36 etnisik kültür büyük ölçüde unutturulmaya çalışılmıştır.
Bu durum kadim coğrafyamız açısından bir hüzün vesilesidir...
Milli mücadelenin kahramanlarından , Atatürkün hayatını kurtaran ve mecliste ağırlanan Alevi Kürt Diyap Ağası unutulmamalı.